Palamut çingene palamadu, lüfer çinekop boyunda! Kurtarmanın tek yolu ‘kota’
Oğuzcan Atış / Milliyet.com.tr – Balıkların üreyerek çoğalması maksadıyla 15 Nisan’da başlayan av yasağı 1 Eylül itibarıyla sona ermiş, gemiler denize açılmıştı. Sezonun açılmasıyla birlikte tezgahlar balıklarla dolmaya başlarken, son günlerde aşırı avlanma tartışmaları tekrar gündeme geldi. Başta Marmara Denizi olmak üzere Türk sularında aşırı avlanmanın deniz popülasyonu için uzun vadede oldukça riskli olmasından endişe ediliyor. İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saadet Karakulak ve İstanbul Amatör ve Sportif Olta Balıkçılığı Derneği Başkanı Erol Örkçü’nün ise bu konudaki uyarıları ve önerileri çok net.
PALAMUT ÇİNGENE PALAMUDU, LÜFER ÇİNEKOP BOYUNDA
Periyodik balıkçılığın önemli olduğunu hatırlatan İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saadet Karakulak, balıkların eylül ayında Karadeniz’den Ege’ye doğru göç ettiğini ifade etti. Prof. Dr. Karakulak, “Avcılık zaten göç dönemlerinde yapılır. Balıklar üremek için Karadeniz’e göç ederler. Bu süreci tamamlayıp geri döndüklerindeyse avcılık sezonu başlar. Ancak artık gerek kirliğilin artması gerekse de iklim değişikliği sebebiyle bu konuda da bazı değişimler başladı. Eylül ayı artık eskisi gibi değil. Deniz sıcaklığı 22 derecelerde seyretti ve bu da avcılığı etkileyen bir faktör. İyi bir balıkçılık yapılabilmesi için suyun biraz daha soğuması lazım. Bu olmadığı zaman denize açılan balıkçılar büyük sürüler yerine daha küçük balık sürüleriyle karşılaşıyor” ifadelerini kullandı.
Son günlerde balık tezgahlarına giden birçok kişinin ortak şikayeti balık boylarının normalinden oldukça küçük olması. Balık stoklarının azalmasına etki eden çok sayıda faktör olduğunu belirten Prof. Dr. Saadet Karakulak, aşırı avlanmaya şu sözlerle dikkat çekti:
“Denizlerin kirliliği, istilacı türler ve iklim değişikliğinin etkisini artırması sonucunda balıkların göç yolları değişti. Bir diğer faktör ise aşırı avlanma. Bunların hepsi bir araya geldiğinde denizlerimizdeki balık stoklarının her geçen gün azaldığını görmekteyiz. Ayrıca balık boyları da küçülüyor. Artık palamutlar Çingene palamudu, lüfer ise çinekop boyunda. Eskiden yakalanan bazı türleri veya büyük boylu balıkları göremiyoruz. Bu da bize mevcut stoğun aşırı avlanıldığını gösteriyor. Biliyoruz ki dünyada avcılıkta kota uygulaması vardır. Siz kaynaklarınızı bilirsiniz ve o kaynaklardan belirli oranda çekip kalanını denize bırakmanız gerekir. Bu sayede denize bıraktığınız balık neslini devam ettirebilir.”
‘TÜRKİYE İÇİN KOTA UYGULAMASI ŞART’
Prof. Dr. Karakulak, kota uygulamasının önemine vurgu yaparak, “Maalesef biz henüz avcılık kota uygulamasına geçemedik. Bu sebeple bütün balıkçılarımız tutabildiği maksimum balığı tutmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla balık stoklarına da zarar vermiş oluyorlar. Bizim de avcılıkta kota uygulamasına geçmemiz gerekiyor” vurgusu yaptı.
Halihazırda Akdeniz ile Karadeniz havzasında en büyük balıkçı filosuna sahip olan ülkenin Türkiye olduğunu belirten Prof. Dr. Saadet Karakulak, son 20 yılda Türkiye’deki balıkçılık filosunun büyüdüğünü, tekne boylarının ve kapasitelerinin arttığını dile getirerek, “Şu an Akdeniz havzasında yüzde 30’luk bir dilimle en çok avlanan ülkelerden birisiyiz. Bu sebeple balık stoklarının korunması için daha çok önlemler almamız gerekiyor” dedi. Balıkçılığın sürekli izlenmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Karakulak, “Birçok ülkenin kota uygulamasına geçtiğini duyuyoruz. Bizim de gerekli çalışmaları ve hazırlıkları yapıp bu sisteme geçmemiz gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.
“Son 10 yıldır bizim endüstriyel balıkçılığımız yani gırgır ve trol teknelerimiz Moritanya’ya veya ikili anlaşmalar çerçevesinde başka ülkelere de gitmeye başladılar. Moritanya gelişmemiş bir ülke olsa da balıkçılarımıza balıkçılık kotası uyguluyor ve av alanını belirli bir bölgeye sınırlı tutuyor. Bunu her gelen yabancı balıkçı teknesine uyguluyorlar.” – Prof. Dr. Saadet Karakulak
Denizdeki denetimlerin çoğunlukla Sahil Güvenlik tarafından yapıldığını ifade eden Prof. Dr. Karakulak, “Bu konuda Tarım Bakanlığı’nın da kontrol mekanizması var ancak denizdeki kontrolün önemli bir kısmını Sahil Güvenlik yapıyor. Bu tarz bir denetim için elinizde çok hızlı botlar ve tekneler olması lazım. Tarım Bakanlığı’yla birlikte denizde denetim ağırlıklı Sahil Güvenlik tarafından yapılıyor. Tezgahlarda yapılan denetimlerde ise belediye zabıtaları görev alıyor” dedi.
“TUİK ve Balıkçılık Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’nün verileri incelediğinizde son 20 yılda balık stoklarının önemli ölçüde azalma eğiliminde olduğunu görürsünüz” diyen Prof. Dr. Saadet Karakulak, “En çok tüketilen türlerden biri olan hamsi sayısında bile bir azalma var. Geçen yıl Marmara’da hamsi çok zayıf olduğu için avcılık durdurulmuştu. Şu an balıkçılık masrafları da arttığı için balıkçılar denizde ne kadar kalabilirse o kadar kalmaya çalışıyor. Ancak umarım sistemde gerekli iyileştirmeler yapılır ve gelecekte daha sağlıklı bir balıkçılık yönetimi planlanmış olur” sözleriyle mevcut durumu özetledi.
‘AÇIKÇASI DURUM İYİYE GİTMİYOR’
Halihazırda balık avlayan gırgır balıkçı filosunun Türk suları için çok fazla olduğunu dile getiren İstanbul Amatör ve Sportif Olta Balıkçılığı Derneği Başkanı Erol Örkçü de, “Gemilerin kullandığı ağ sistemi akıntıda avlanabilmek için yani boğazda ağ atabilecek şekilde özel olarak tasarlandı. Ancak bu gemiler kıyılarda da aynı ağlarla avlanıyorlar. Yasak 24 metre olmasına rağmen atılan ağlar 140 ila 150 metre kadar çok daha derine inebiliyor. Dolayısıyla attıkları ağlar trol şeklinde çalışıyorlar. Bu durum İstanbul Boğazı ve sığ sularda deniz canlıları için çok tehlikeli. Çünkü bu ağlar dibi tarayarak ve ne var ne yok toplayarak çalışıyor” diye konuştu.
Marmara ekosisteminin balıkların üreme göçü için geçiş güzergahı olduğunu hatırlatan Örkçü, sözlerini şöyle noktaladı:
“Çanakkale Boğazı’ndan İstanbul Boğazı’na kadar devam eden alan balıkların üreme göçünde kullandıkları bir rota. Buralar dar alanlar ve dünyanın hiçbir yerinde bu iki boğazda yapılan avcılık gibi bir avcılık yok. Gemilerin kapasitesi çok yüksek olduğu için bu bizim balık rezervlerimizi aşırı derece tüketiyor ve bu nedenle balıklarda üreme yapamıyor. Zaten yakalanan balıkların birçoğu küçük oluyor. Bunların bir kısmı hallerde yapılan denetimlerde yakalanıyor. Bazıları da el altından hale gitmeden pazarcılara veya sokak esnafına verilerek satılıyor. Normalde deniz kirliliği sebebiyle balıkların artık Marmara’da çok durmadığı yönünde bir düşünce hakimdi ancak pandemi döneminde uygulanan yasaklar sırasında endüstriyel balıkçılık yapılamadığı için balık rahat bırakıldığında balık sayısının arttığını gördük. Ancak sonrasında yapılan yoğun avlanma sebebiyle balık sayısında yine düşüş oldu. Geçen yıl amatör balıkçılar neredeyse hiç balık yakalayamadı. Özetlemek gerekirse durum iyiye gitmiyor.”